22 Haziran 2010 Salı

John Wall


Birinci sıradan kimin seçileceğini bilmek draft heyecanını azaltsa da John Wall gibi özel yeteneklerin yeni takımlarında neler yapabileceğini kestirmek çok zor. 2008 Draftı’na dönüp birinci sıradan seçileceği kesin olan Derrick Rose’u hatırlamak gerekir belki de. Hem pozisyonu, hem fiziği John Wall’a çok benziyor çünkü. Draft’ın en iyi oyuncusunun gittiği takımın kaderini değiştirebilecek yetenekte bir yıldız potansiyeline sahip olduğunu söylenmişti o zamanlar. İki sezon geride kaldı, Bulls’un kaderini değiştiğini söylemek namümkün.

John Wall da öyle birisi işte. Çok yetenekli ve özel bir oyuncu, ancak “İlk sezonundan itibaren gittiği takımın kaderini değiştirebilir mi?” sorusuna olumlu cevap vermek çok da kolay değil. Çünkü onu sportif yeteneklerinden çok mental özellikleri belirleyecek.

Sahaya gelirsek... Wall, ilk başta fiziksel özellikleriyle dikkat çekiyor. Resmi ölçümlere göre 1.93 boyu ve 2.06 kulaç uzunluğuyla iri bir oyun kurucu. Yani Kentucky’nin strech formasının onu büyük gösterdiğini düşünenler yanılıyor, Wall gerçekten büyük. Solak olması eşleşme zorluğu yaratsa da, onu tutmanın zor olmasının sebebi elleri değil. 2000’li yıllarda NBA’de fark yaratan oyuncuların birçoğu gibi John Wall da olağanüstü bir ilk adıma sahip. Bu yüzden lige ayak uydurması zor olmayacak. Çembere giden oyuncuların olmazsa olmazı “serbest atış yüzdesi” de mevcut.

Wall’u özel yapan unsurlardan bir diğeri de saha görüşü. Atletik özellikleri üst düzeyde olduğu için açık alanda uzmanlaşıyor. Bu, Washington Wizards’ın atletik oyuncuları JaVale McGee, Andray Blatche ve Al Thornton için iyi haber. Tıpkı Kidd ve Nash’in etrafındaki oyuncular gibi, bu isimler de Wall ile birlikte değerlenecektir. Tek soru işareti Gilbert Arenas’ın iki numaraya çekilecek olması. Zira Wall elinde top olmadan değeri anlaşılamayan bir oyuncu. Allah Flip Saunders’a kolaylık versin.

Peki bu çocuğun hiç olumsuz yönü yok mu? Var tabii ki. Mesela şutuna çok güvenilemiyor. Kolejde maç başına tek üçlük isabeti var ama altı metreden şut sokmakla, 7.23’ten sokmak arasında fark var. John Wall’un NBA mesafesinden şut attığını gören yok. Bu alanda Dwyane Wade’i örnek alacak, ne yaptıysa aynısını yapacak.

Wall ayrıca lider olarak bazen eksik kalıyor. Takımı geride olduğu zaman her şeyi kendisi yapmanın peşinde. Bu da top kayıplarını tetikliyor. Takım arkadaşlarını oyuna bu kadar iyi dahil eden birisinin, onlara kritik anlarda da güvenmesi gerektiğini öğrenmesi lazım. Gerçi ligin en iyi liderlerinden Kobe Bryant’in bile bunu öğrenmesi yıllar aldı. Elbet zamanla geliştirecektir kendini.

Wall garip adam. Takıntılı. Maç öncesinde sadece bir hamburger ve üzüm yediğini söylemiş örneğin. Burgerin içinde marul, turşu, ketçap, mayonez ya da (İstanbul usulü) patates kızartması da yok üstüne üstlük. Sadece et ve ekmek. Aynı aşçıdan, aynı derecede pişmiş. Detaylara bu kadar önem veren biri hayatta da başarılı olur, sahada da. Hele ki oyun kurucuysa...

Google ödevi: “John Wall Dance”
Hık demiş burnundan düşmüş: Derrick Rose

DeMarcus Cousins



Bana kalsa daha şimdiden üzerine kitap yazılacak adamdır bu… Kentucky çıkışlı pivot, draft işleriyle ilgilenen kitleyi ikiye bölmüş durumda. Bunun başlıca sebebi de karakteriyle ilgili soru işaretleri. Yeteneğinden pek kimsenin şüphesi yok ama takımların çok yüksek bir draft seçimini Cousins’la kullanmak konusunda ciddi çekinceleri olduğu da bir gerçek. Karakteriyle ilgili sorunlara bu yazıda pek fazla değinmeyeceğiz, zaten heryerde yazılan şeyler, basit bir taramayla hepsine ulaşılabilir. Gelelim oyununa… Öncelikle pozisyon olarak Cousins’ı saf 5 olarak görüyorum ve analizi de buna göre yaptım.


1- Yüzü dönük top aldığında şut tehdidi yaratır mı?
Esasında lise yıllarında dışardan oynamayı severdi. Belki de o seviyede pota altı o kadar kolay geliyordu ki can sıkıntısından kendi sahasından top falan getirdiği oluyordu. Hatta scoutlar ‘acaba kolejde de dışarıdan mı oynayacak’ diye endişelenmişti. Ancak beklentilerin aksine Cousins hep pota altında oynadı. Orta mesafe şutunu pek göremedik. Görebildiğimiz kadarıyla şutu hiç yok diyemem ama şutu tehdit yaratır dersem de yanlış olur.


2- Elleri yumuşak mı? Dışarda boş kalsam beni topla buluşturur mu?
Neredeyse devamlı olarak ikili ve üçlü sıkıştırmalarla karşılaşan bir oyuncunun yumuşak ellere sahip olması ve topu boş oyuncuya çıkarması uzunlar için çok önemli bir özelliktir. Gerçi Cousins her zaman önce gücünü kullanarak kolay basket bulmaya çalışır, pas çok sonra gelir (gerçi skor bulma konusundaki verimliliği göz önüne alınca bencilliğini suçlayamayız). Tüm bunlara rağmen bir uzuna göre pas yeteneği ve el hassasiyeti gayet iyi bir seviyede…


3- Alçak postta topla buluşsa nefeslerimizi tutar mıyız?
Bu konuda yazılacak fazla birşey yok. Bu draftin tartışmasız en iyisi. Kimilerine göre Shaq’dan sonra gelen en etkili alçak post skoreri… Kilosuna rağmen inanılmaz çevik. İkili sıkıştırmalara rağmen 23 dakikada 15 sayı ortalama tutturması ve hemen hemen bütün sayılarına alçak posttan ve faul atışlarından (23 dakikada 7 FTA) bulması yeteneğini açıkca ortaya koyuyor.


4- Laga luga yapma, bana savunmadan haber ver?
Maç başına ikiye yakın blok ortalaması var ama savunmada pek de gayretli değil. Boyu fiziği ve yeteneği çok iyi bir savunmacı olmaya müsait ama gereken eforu gösterecek mi bilinmez.


5- Uçar mı kaçar mı?
Atletizmine vasat veya vasatın biraz üstü diyebiliriz. Bu konuda kesinlikle bir Favors değil. Ancak yine de vasat atletizm bile o fizikte bir oyuncuyu tehlikeli kılmaya fazlasıyla yetiyor.


6- Ölçümleri ne alemde?
Vücut yağ oranı %16 olarak ölçüldü ki profesyonel bir basketbolcu için oldukça yüksek bir oran. Gerçi bana göre kilosu (132 kg) onu durdurulamaz kılan özelliklerin başında geliyor. Yağlardan biraz kurtulup kiloyu da muhafaza ederse daha da tehlikeli bir pota altı oyuncusu olabilir (şu haliyle tehlikeli değil sanki de…). Onun dışında boyu 6’11, kol genişliği 7’6!!! Bunlar anormal rakamlar Serhat.


7- Nisan Mayıs ayları gevşer gönül yayları...
Yönetmenim işaret ediyor son iki soruyu da kısa kısa geçelim. Kıran kırana bir playoff atmosferini şöyle bir gözünüzün önüne getirin. Cousins bu kora kor ortamda nasıl bir oyuncu olur işte buna bir cevap bulabilmek zor. Zaman zaman büründüğü umursamaz tavrı mı yoksa kazanmak için herşeyi yapan rekabetçi yüzü mü ağır basacak? Kolejde ikisinden de parçalar gördük. Sanırım Cousins’in NBA kariyerini belirleyecek kilit soru da bu…


8- Kristal küre…
Kürede sanki Andrew Bynum’unkine benzer bir kariyer görüyorum (zayıf takıma giderse Al Jefferson rakamları tutturabilir). Kariyer tahminim: Playoff takımında 1 veya 2’inci opsiyon (büyük ihtimalle 2), amaçsız takımda ‘potansiyel franchise player’. Contender takımda 3’üncü opsiyon (nedeni de şu: karakterini göz önüne alarak, etrafında en az 2 tane çok kaliteli oyuncu olmadan büyük başarılar kazanmasını zor görüyorum). Bu arada kristal küre tahminlerini oyuncuların kariyerlerinin en üst noktasını baz alarak yaptım.

Wesley Johnson


Oyuncuları yazmaya ‘draft’ değeri en düşük olandan başladığım içindir ki uğruna Can Birand’ı düelloya davet ettiğim Wes Johnson’ın profili sona kaldı. Doğrusunu söylemek gerekirse geçtiğimiz sezonun başına kadar Johnson adını zaman zaman duyduğum, fakat radarıma tam olarak girememiş bir oyuncuydu. Lisede bile belli bir yerde dikiş tutturamamış, sık sık öğretmenlerinden gelen “Sen memur çocuğu musun” sorusuyla muhatap olmuştu. Mezun olduğunda en iyi liselilerden biri değildi ancak tercih ettiği Iowa State ile birkaç iyi performans sonrasında ulusal bir repütasyon kazanmaya başlamıştı, özellikle de ‘freshman’ sezonunda MSG’deki North Carolina maçının ardından… Fakat burada da rahat durmayan deli oğlan, dikey geçişle Jim Boeheim’ın yanına atıyordu kapağı. Göze aldığı şeyi burayı okuyan çoğu kişi biliyor, üçüncü senesini literatürdeki adıyla ‘red shirt’ giyerek kenarda geçirdi Wes. Fakat son sezonunda yaptıkları bunun iyi verilmiş bir karar olduğunun göstergesiydi. Syracuse basketboluna çabuk adapte olan Johnson, takımın liderliğini eline aldı ve Orangemen’a Final-Four ile noktalanmasa da gayet iyi bir sezon yaşattı. Bu performansla kendi de büyüdü haliyle.

Oyunundaki en büyük çekincelerin başında kendi şutunu yaratamaması geliyor. Bu böyle, kıvırmanın anlamı yok. NBA’de bu özelliği bir ölçüde geliştirmesi şart. Bu noktada oyunuyla direkt ilgili olmayan ikinci çekince ortaya çıkıyor. Aslında sadece bir açıdan olumsuz bir durum bu, Johnson 23 yaşında. Ve ‘draft’ günü herhangi bir genel menajer Johnson’a imtina ile yaklaşacaksa sebebi bu olacak. Fakat fazla bilinmeyen bir şey daha var, batug.com farkıyla ilk bilen siz olun! Wes basketbol oynamaya sekizinci sınıfta başlamış, yani hayli geç. Bir Fatih Solak hikayesi adeta. Bu yüzden oyununda her geçen gün bariz bir değişim gözlemleyebiliyorsunuz. Iowa State döneminde yaptığı yanlış tercihlerden tamamen arınmış gibiydi örneğin boş geçen senesinin ardından. Top hakimiyeti halen istenen düzeyde olmadığından top kayıplarına bunun direkt bir etkisi olmadı, fakat şut yüzdesinde dramatik bir artış sundu Syracuse senesinde bizlere. Önceleri güvenilmez bulunan dış şutundaki artışa (2007: 29%, 2008: 33%, 2010: 39%) bakar mısınız?

Oyununun birçok yönünde rakamlara bu kadar net yansımasa da düzenli gelişmeleri görebiliyorsunuz. Boeheim’ın temel prensiplerinden olan alan savunması, çoğu zaman bir oyuncunun savunmasını değerlendirmeyi namümkün kılar. Bu Carmelo Anthony için de, daha yakın zamanda Jonny Flynn için de böyleydi. Bazen beklediğinizden iyi, bazen çok kötü çıkabiliyor bu iki örneğin de işaret ettiği gibi. (Flynn’den nefret ettiğim sır değil.) Bu 2-3 alan savunmasında bazen içeride, bazen dışarıda yer bulan Wes, her iki alanda da başarılı gözüktü ve sezonu neredeyse 2 top çalma, 2 blok ortalamalarıyla götürdü. Şu anda biraz tepeden bakılan savunması, belki zamanla hücumunu bile sollayabilir.

Aileleri de görüşen Flynn’in lobi çalışmaları sonrasında eğer bugünkü ‘draft’ sıraları korunacaksa Wolves’a gitmesi hiç sürpriz olmaz. Flynn etkeninden bağımsız olarak, Corey Brewer’ın geçen sezonki çıkışına rağmen ideal bir ekleme olacağını da düşünüyorum Minnesota’ya. Kim seçerse seçsin çok pişman olmayacaktır. Belki hiçbir zaman 20 sayı ortalamalarını kovalayan bir oyuncu olmayacak ama üçüncü-dördüncü opsiyon olarak güvenilir bir ilk beş oyuncusu olarak uzun bir kariyer onu bekliyor bence. Güçlü karakterinden pek bahsetmemişiz. Birçoklarını kenarda tutacak bir el sakatlığına rağmen, piyasasının düşmesini de göze alarak “Yeteri kadar kenarda oturdum, şimdi oynama zamanı” diyerek Syracuse’u sırtlaması birçok şeyi anlatıyordur sanırım.

Bunu seven bunu da sevdi: Danny GRANGER, Eddie JOHNSON, Travis OUTLAW

Greg Monroe


Greg Monroe son 20 yılda bir pivot yetiştirme merkezi gibi çalışan Georgetown’ın en yeni ürünü. Fakat üst devreleri Patrick Ewing, Alonzo Mourning ve Dikembe Mutombo gibi ortodoks bir uzun karakteri göstermiyor ve bu da kariyeri konusunda ‘scout’ları ikircikli bir tutuma sürüklüyor. Bu yüzdendir ki ‘freshman’ senesinde ilk üç sıra için ciddi aday olarak gösterilen Monroe’yu bu sene içerisinde zaman zaman lotaryanın dışında bile gördük.

Monroe’nun oyununu özel kılan yanı zaman zaman bir oyun kurucunun saha görüşünü ve pas yeteneğini gösterecek kadar ileriye giden basketbol zekası hiç şüphesiz. Fakat öte yandan da bu sınıftaki tüm rakiplerinden daha sönük atletizmi, bu sene durumu biraz düzeltse de önemli anlarda sinmesi ve hiçbir zaman gerekli mental kararlılığı istikrarlı bir şekilde gösterecek gibi durmaması onu listelerde aşağılara sürüklüyor. Buna sol eliyle potaya giderkenki rahatlığını ve etkileyici top hakimiyeti gölgeleyen bir zafiyet daha ekleniyor ki o da savunmacısı tarafından sağa penetreye zorlandığında yaptığı saçmalamalar ve bunun sonucunda gelen top kayıpları ve düşük şut yüzdesi. Hatta Hz. Synergy der ki, bu çocuk sola penetre üzerinden toplam teşebbüslerinin %57’sini basketle tamamlarken, aksi yönde bu oran %39’a düşüyor, top kayıpları ise 12 birimlik bir yükseliş göstererek %33’e çıkıyor. Kolejdekinin aksine NBA denen kurtlar sofrasında böyle bir handikapla fazla mutlu bir yaşam süremezsiniz. Top kayıpları küçülen rolle birlikte azalacaktır ama…

Mental kararlılık hadisesine gelirsek, maçtan maça performansında -ve daha önemlisi- arzusunda büyük dalgalanmalar yaşayan Monroe, ‘freshman’ senesinin ardından okula kötü bir fizikle dönünce daha büyük bir kuşku uyandırmıştı. Geçtiğimiz günlerdeki ‘draft’ öncesi ölçümlerde de boy ve kanat uzunluklarındaki tatmin edici sonuçlara rağmen, %11.2 gibi yüksek bir yağ oranı vererek bir Derrick Coleman alarmına daha sebep oldu. Liderlik yolunda ikinci senesinde önemli bir yol kat etse de, Hoyas’a tek bir NCAA turnuvası galibiyeti getiremeden kolej kariyerini noktaladığını not düşelim. Sert bir oyuncu olmaması insanların ribaund yetisine de önyargılı yaklaşmasına sebep oluyor fakat orada biraz haksızlık ediyorlar bence, eleman ikinci senesinde olası savunma ribaundlarının %25.2’sini almayı başarmış ve bu yüzde rakiplerinden sadece Cole Aldrich’e geçilmesine izin veriyor. Atılan dirsekten, kirli faullerden, gözdeki ateşten falan daha önemli bir kriter savunma için de.

4 numara savunmak için yeterli lateral hızı kazanması zor, o yüzden biraz daha kilo kazanıp 5 numarada savunduğu oyuncuların karşısında durabilecek seviyeye gelmesi lazım. Limitleri çok yukarıda değil ama eşsiz yetenekleriyle bir noktaya kadar gelmesi ve doğru takımda orta vadede ilk beş oyuncusu haline gelmesi beklenebilir. O yüzden risksiz seçim. Jerry Sloan’un yarı saha basketbolunda değerli bir parça olup Mehmet Okur’un yerini alabilir zamanla mesela, uzuna çok ihtiyaç duyan Detroit de adres olabilir.

Bunu seven bunu da sevdi: Chris WEBBER, Brad MILLER, Lamar ODOM

Al-Farouq Aminu



At six foot eight, forward from University of Wake Forest: AL FAROUQ AMINUUUUUUUUUUUUUUUU! Bu saçma girişten sonra elimizde ne olduğuna kısaca bir göz atalım, bakalım malzeme neymiş. Öncelikle Faruk’un (böyle hitap ediyoruz bu yazıda) hangi pozisyonda oynadığına bir açıklık getirelim. Takımında zaman zaman 3, zaman zaman da 4 numarada oynadı (hatta bazen 5). NBA’de hücumda 4 numarada daha çok beğeniyorum ama savunmada 4 oynaması şu an zor. Kendisini de daha çok 3 numara gibi gördüğünü göz önüne alarak ben de analizimi ona göre yapmayı uygun gördüm.

1- Şut tehdidi yaratır mı?
Sezon içinde pek yaratamadı. Ne orta mesafede, ne de 3 sayı çizgisinin gerisinden hiç de verimli değildi. Hücumda 4 numara olarak görmemin başlıca sebebi bu (diğer nedene bir sonraki soruda değineceğiz). Şut mekaniği fena değil, üzerinde çalıştığını da workoutlarda gördük. Faruk’la ilgili bir konuyu da hemen yazının başında açıklığa kavuşturalım, her ne kadar Wake Forest da 2 sene oynamış olsa da aslında 90 doğumlu, yani yaşıtlarından bir yaş daha genç. Bu yüzden potansiyel olarak freshman (yani kolejde sadece bir yıl geçirmiş) oyuncularla birlikte değerlendirilmesi daha doğru olur.


2- Topa bir Can Bartu edasıyla hükmedebilir mi, kaleye yani potaya penetre eder mi?
Açık alanda problem yok ama yarı sahada penetre özelliği hiç yok. Sağ sol yapıp savunmacısını ekarte edecek, yarı yolda vites değiştirecek bir oyuncu değil. Hiçbir zaman da olmayabilir. Bu da 3 numarada beğenmeyişimizin diğer nedeni… Kolejdeki iki senesine baktığım zaman Amerikalıların ‘garbage man’ dedikleri, sayılarını genelde hücum ribaundlarından veya içerde topu kovalayarak bulan bir oyuncu görüyorum. ‘Dinlemeyeceksen ne soruyosun kenan!’ (Kenan Onuk’u da bu vesileyle bir kez daha rahmetle anmış olalım)


3- Peki ya saha görüşü, pasları? Sen önce buna cevap ver?
Faruk’un ‘underrated’ bulduğum özelliklerinden biri bu. Bu draftta pozisyonu itibariyle ortalamanın az da olsa üzerinde bir pasör olarak görüyorum. Hele ki 4 oynar ise...


4- Laga luga yapma da, bana savunmadan haber ver?
Kolejde sağlam bir savunmacıydı. Bu kadar yukarılarda gösterilmesinin önemli nedenlerinden biri de üst düzey savunması. Bence bu konuda NBA’de çok fazla problem yaşamaz, sahaya adımını atar atmaz faydalı bir savunmacı olur.


5- Uçar mı kaçar mı?
Henüz tam olarak kullanamasa da üst düzey bir atletizme sahip diyebiliriz. Yemin etsem başım ağrımaz.


6- Ölçümleri ne alemde?
Ayakkabılarla 6’8.5 ölçüldü. Kol genişliği 7’3. Kısa forvet için çok çok iyi, 4 numara için biraz undersized ancak uzun kolları açığı kapatacaktır. Kilosu ise 98, NBA’de pota altında çok zorlanır bu kiloyla. Şu anki haliyle ‘tweener’ (basketbolda 2 pozisyon arasına sıkışmış oyuncular için kullanılan terim) tabiri Faruk’a cuk oturuyor.


7- Nisan Mayıs ayları gevşer gönül yayları...
Faruk kardeşimiz karakter olarak biraz rahat, sakin, hatta kaygısız diyebileceğimiz bir oyuncu. Karakterini geçen sene draft edilen Earl Clark’a benzetiyorum. Hücumda tamamen kaybolduğu maçları da hatırlıyorum. Bu tarz özellikler playoff zamanı gelip de maçlar sertleştiğinde genelde problem yaratır, dikkat diyoruz.


8- Kristal küre
Faruk’un gelecekte nasıl bir oyuncu olacağını kestirebilmek gerçekten çok güç. Ortaya atılan isimlerden bazıları dikkatimi çekti, örneğin: Warrick, Josh Smith, Julian Wright, vs… Bana sorarsanız aklıma sakatlık öncesi Darius Miles ayarında bir oyuncu olacakmış gibi geliyor. Aynı boy, benzer vücut yapısı, benzer atletizm (Miles daha iyi zıplardı), benzer özellikler… Kariyer tahminim: Kafaya oynayan takımda rotasyon oyuncusu. Playoff takımında 4 veya 5’inci opsiyon. Amaçsız takımda 3’üncü opsiyon. Bu özellikleriyle 6’ıncı sıradan (şu anki tahminler bu yönde) seçmeye değer mi ona siz karar verin.

Sn. Paul George


2010, kolaylıkla farkedileceği üzere 2-3 takviyesi yapmak isteyen takımlar için ideale yakın bir sınıf. Paul George’un bu yüzden gideceği sıra değişkenlik gösterebilir ama herşeyden önce izlemesi keyifli bir çocuk olduğunu söyleyerek başlamalıyım heralde. George’un birçok yaşıtının aksine çok zarif bir şutu var. Gerçekten zarif. Xavier Henry’de de var o zerafet, şut elinden çıkarken size güven veriyor. Elbette NBA’e uyum sağlamak için biraz modifiye etmesi gerekecek şut mekaniğini ama çok da değil, yeterince çabuk çıkarıyor ve mesafe sıkıntısı yaşayacağını düşünmüyorum gözlemlediğim kadarıyla. Atletizmi ve resmi ölçümlerde beklenenden çok daha iyi çıkan rakamlarıyla bana göre mutlaka denenmesi gereken bir oyuncu. Doğru bir çevrede, doğru bir takımda çaylaklığı sorunsuz geçebileceğine inancım var açıkçası.

George hakkında herkesin ortak sıkıntısı, kolejdeki iki senesini WAC gibi zayıf bir konferansın, Fresno State gibi zayıf bir programında geçirmiş ve çok ciddi bir rekabet görmemiş olması. Fresno State’in de zaten vasat bir sezon geçirdiğini unutmamak gerek. İki sene önce aslında Georgetown gibi geleneği olan ancak oldukça uzaktaki bir okuldan teklif aldığında, tanıdığı koçları ve evine yakın olması sebebiyle Fresno’yu seçmiş olmasını elbette sorgulamak bana düşmüyor. Daha önce Rudy Gay için de konuşulan isteksizlik muhabbeti, George için de geçerli ama Gay zaten bu eleştirilere rağmen gayet iyi rakamlar ortaya koyuyordu. George ise, aynı konferanstaki Luke Babbitt’in aksine, hiç domine edemedi zayıf bir konferansta olmasına rağmen. Doğru ortam ve koçla bunun oldukça değiştirilebilecek bir durum olduğu açık, evet, ama insanın aklına kurt düşürecek kadar ince bir delik de açmıyor değil. Ama zaten workout’lar başladıktan sonra ilk turun sonlarında geçen ismi bugün lotaryaya kadar çıkmış durumda. Sezon boyunca o kadar göz önünde olmayan bir oyuncu olarak listelerde bu kadar yükselmesi onu nasıl etkileyecek bilmiyorum, ekiple (l’ekip) oyuncuları paylaşırken onun draftın steal’lerinden biri olabileceğine inancım tamdı ancak şu an lotaryaya çıkan bir oyuncunun steal olması için All-Star olması gerekli, bambaşka bir eşik yani, ama inancım iyi bir NBA oyuncusu olacağı yönünde.


George aslında bir çaylakta görmek istediğiniz bütün detayları barındıran bir çocuk. Dış şutu, seyirciyi ayağa kaldıracak smaçları, yeterli kulaç uzunluğu ve atletizmiyle savunma potansiyeline sahip olması açıkçası ligde neler yapacağına olan merağımı iyice arttırıyor. Tavan olasılığı 8. sıra seçimiyle Clippers gibi gözüküyor. En kötü ihtimalle de 17’den Chicago’nun altına inmez tahminim. Bu aralıkta (hani belki Toronto dışında) her takımın board’unda yer alacak gibi duruyor şu aşamada. Bu arada söylemezsem çatlarım, George da hiç anlayamadığım forma altı tişört ekolü kolej oyuncularından. Yahu nasıl rahat ediyorsunuz anlamıyorum çocuklar, ben mesela nefret ederim kollu tişörtle oynamaktan, boğazlı kazakla sevişmeye benzer, siz bir de onun üstüne forma giyiyorsunuz. Sn. Üründül gibi kalakalıyorum; “Ne enteresan ama di mi?” diyip geçiyorum.

Xavier Henry



“Eğer basketbolcu bir aileden geliyorsanız şansınız yok, profesyonel basketbol oyuncusu olursunuz.” Sanırım Xavier Henry’yi ifade edebilecek en oturaklı cümle bu olurdu. Anne Kansas’ta basketbol oynamış. Baba yine Kansas, ardından NBA, daha sonra ise Avrupa. Ağabeyi C.J. Henry ile de geçtiğimiz sezon aynı takımda yer aldılar zaten. 1984 doğumlu C.J. 2005 yılında MLB takımlarından New York Yankees tarafından draft edilir ancak iki sezon boyunca Minor League’de yer bulabilir kendine (Minor League bir alt lig diyebiliriz). Daha sonra Memphis Üniversitesi’nde basketbol kariyerine geri döner ve bir yıl sonra da kardeşi Xavier ile birlikte Kansas... Kısaca Xavier ailesi komple sporcu denilebilir.

1.98cm boyunda ve 100kg ağırlığındaki Xavier, lise eğitimini Oklahoma’da Putnam City Lisesinde tamamladı, 2009 McDonald’s All-American takımına seçildi. Kolej kariyerine ise beklenenin çok üzerinde sergilediği performansla başladı. Henüz ilk maçında rakip çembere 27 sayı bırakırken daha sonra 31 sayı ile takımının çaylak sezonunda en yüksek sayıyı bulan oyuncusu oluyordu. Geçtiğimiz sezon ortalama 27 dakika sahada kalırken 13.4 sayı, 4.4 rebound ve 1.5 asist ortalamaları çok çarpıcı görünmese de %45.8’lik saha içi ve %41.8’lik muazzam üç sayı ortalamaları onu takımın yıldızı haline getirdi.

Oyun tarzı pure-shooter olarak kabul görüyor. Yani hassas bir bileği var, boş bırakıldığı an topu çembere gönderirken tereddüt etmiyor. Zaten takımı bu sezon kritik anlarda birçok kez onun eline baktı. Ancak bazı maçlarda sorumluluk almaktan çekindiği söylentileri de olmadı değil, zaman zaman oyununu bir üst seviyeye taşıyamadığı ya da ‘vites atamadığı’ ifade edildi. Fakat bu onun performansı hakkında bir eleştiri değeri bulmamalı. Ayrıca 19 yaşında bir SG için oldukça güçlü fiziki yapısı ve sol elini kullanması onun diğer oyuncular arasından daha kolay ayrılmasını sağlayabilir. Yine de solak oyuncularda alıştığımız topu her iki eli ile kullanabilme forsu maalesef Xavier’da yok. Sağ adımını kullandığı bir pozisyonda bile topu sol elle bırakmayı tercih ediyor bu onun olası çok yönlü oyuncu profilinden uzaklaşmasına neden olabilir. Güçlü olarak tanımladığımız fiziği gerçekten avantaj ancak NBA seviyesinde bir oyuncu için yine de yavaş kalmasına sebep olabilir. Özellikle Dwyane Wade ile meşhur bir özellik olan ilk adımı muazzam hızlı alarak rakibine üstünlük sağlama özelliği henüz Xavier için geçerli değil.

19 yaşındaki bir oyuncu için artıları eksilerinden oldukça üstün olan Henry eğer bu yaz yukarıdaki eksiklerini kapatmak için sıkı çalışırsa, muhtemelen Şubat ayında Rookie takımınında yer alacaktır. Aileden gelen sporcu kimlik, çalışma arzusu ve uyumlu kişiliği ile ihtiyacı olan gelişimi sergilemesi kaçınılmaz.

Gözleri senin gibi baksın: Dwyane Wade, Tyreke Evans, Derrick Rose
Haydi gel benimle ol: Raptors

Mr. Luke Babbitt



Luke Babbitt basketbolcudan çok country şarkıcısı izlenimi veren bir isimle 1-0 geriden başlıyor olaya ama sahaya çıktığında görüyorsunuz ki oyunu hiç de o kadar Johnny Cash değil. Duke mezunu olmasına rağmen sevdiğimiz adamlardan Jay Bilas’ın onun hakkında güzel bir lafı vardı, Nevada’da değil de Litvanya’da falan doğmuş olsaydı muhtemelen daha fazla ilgi görürdü diyordu Luke için.

Deri rengi yüzünden otomatikman Adam Morrison karşılaştırmaları yapılıyor Luke için ve atletizm kozu ortaya konabiliyor ezbere olarak ama resmi ölçümler gösterdi ki bu büyük bir yanılgı, yani Babbitt iyi bir atlet. Beyaz oyuncuların otomatikman ayak çabukluğu yok, savunma yapamaz diyerek yaftalamak malesef sıkça görülen bir durum. NBA dünyanın en atlet adamlarının bulunduğu bir lig, evet, ama bu atletik adamların kaç tanesine iyi savunmacı diyebiliriz ki zaten? Neyse, Babbitt’e geri dönelim. Dediğim gibi yapılan ölçümler benim tahminlerimin bile üzerindeydi ve açıkçası beni oldukça etkiledi sıçrama ve sprint değerleri. Bu sezonu müthiş geçirdi Nevada’lı forvet, zayıf bir konferansta yer aldı ama dikkat çeken özellikleri var. Çok iyi bir sol bileği var en önemlisi, sırasıyla 51 – 43 – 91 gibi etkileyici şut – üçlük – faul yüzdeleri tutturdu bu sene. Nowitzki-vari pump fake’leri ve uzun kollarıyla şutunu çıkarırken çok sorun çekmiyor ve dediğim gibi hakkaten oldukça iyi bir şutör. Hızlı hücumları tek başına bitirmek için gözünü karartmıyor ve doğru pası veriyor. Küçük bir takımın yıldızından bahsettiğimiz için aslında bu egosunun ne kadar törpülenmiş olduğunu göstermesi adına az da olsa önem taşıyor bana göre. Yine de ilk adımı hızlı oyunculara karşı biraz sıkıntı yaşayacaktır savunmada. En büyük sıkıntı ligin sertliğine ne derece uyum sağlayabileceği. Sinip ceza şutörü mü olacak yoksa çarkların arasına kendini kaptırabilecek mi? Nasıl bir kariyere sahip olacağını merak ediyorum açıkçası.

Aslında liseden mezun olduğunda Ohio State’e gitmesi bekleniyordu Babbitt’in. Evan Turner’la beraber iyi bir ikili olabilirlerdi bana göre Buckeyes’ta ama son anda yaşadığı yeri, Nevada’yı seçti. Alt sıralarda seçilmesi beklenen, aynı takımın oyun kurucusu Armon Johnson’la da çocukluk arkadaşı olduğu için evinden uzaklaşmamak istemesine anlayış gösteriyorum. Kısacası Babbitt, sorunsuz, temiz bir çocuk. Çok zayıf bir konferanstan geleceği için adaptasyon sorunu yaşaması sürpriz olmaz ama lotarya dışı kalması durumunda mutlaka atlanmamalı, denenmeli. Kenardan gelip iyi bir rol oyuncusu olabilir bana göre.