22 Haziran 2010 Salı

Wesley Johnson


Oyuncuları yazmaya ‘draft’ değeri en düşük olandan başladığım içindir ki uğruna Can Birand’ı düelloya davet ettiğim Wes Johnson’ın profili sona kaldı. Doğrusunu söylemek gerekirse geçtiğimiz sezonun başına kadar Johnson adını zaman zaman duyduğum, fakat radarıma tam olarak girememiş bir oyuncuydu. Lisede bile belli bir yerde dikiş tutturamamış, sık sık öğretmenlerinden gelen “Sen memur çocuğu musun” sorusuyla muhatap olmuştu. Mezun olduğunda en iyi liselilerden biri değildi ancak tercih ettiği Iowa State ile birkaç iyi performans sonrasında ulusal bir repütasyon kazanmaya başlamıştı, özellikle de ‘freshman’ sezonunda MSG’deki North Carolina maçının ardından… Fakat burada da rahat durmayan deli oğlan, dikey geçişle Jim Boeheim’ın yanına atıyordu kapağı. Göze aldığı şeyi burayı okuyan çoğu kişi biliyor, üçüncü senesini literatürdeki adıyla ‘red shirt’ giyerek kenarda geçirdi Wes. Fakat son sezonunda yaptıkları bunun iyi verilmiş bir karar olduğunun göstergesiydi. Syracuse basketboluna çabuk adapte olan Johnson, takımın liderliğini eline aldı ve Orangemen’a Final-Four ile noktalanmasa da gayet iyi bir sezon yaşattı. Bu performansla kendi de büyüdü haliyle.

Oyunundaki en büyük çekincelerin başında kendi şutunu yaratamaması geliyor. Bu böyle, kıvırmanın anlamı yok. NBA’de bu özelliği bir ölçüde geliştirmesi şart. Bu noktada oyunuyla direkt ilgili olmayan ikinci çekince ortaya çıkıyor. Aslında sadece bir açıdan olumsuz bir durum bu, Johnson 23 yaşında. Ve ‘draft’ günü herhangi bir genel menajer Johnson’a imtina ile yaklaşacaksa sebebi bu olacak. Fakat fazla bilinmeyen bir şey daha var, batug.com farkıyla ilk bilen siz olun! Wes basketbol oynamaya sekizinci sınıfta başlamış, yani hayli geç. Bir Fatih Solak hikayesi adeta. Bu yüzden oyununda her geçen gün bariz bir değişim gözlemleyebiliyorsunuz. Iowa State döneminde yaptığı yanlış tercihlerden tamamen arınmış gibiydi örneğin boş geçen senesinin ardından. Top hakimiyeti halen istenen düzeyde olmadığından top kayıplarına bunun direkt bir etkisi olmadı, fakat şut yüzdesinde dramatik bir artış sundu Syracuse senesinde bizlere. Önceleri güvenilmez bulunan dış şutundaki artışa (2007: 29%, 2008: 33%, 2010: 39%) bakar mısınız?

Oyununun birçok yönünde rakamlara bu kadar net yansımasa da düzenli gelişmeleri görebiliyorsunuz. Boeheim’ın temel prensiplerinden olan alan savunması, çoğu zaman bir oyuncunun savunmasını değerlendirmeyi namümkün kılar. Bu Carmelo Anthony için de, daha yakın zamanda Jonny Flynn için de böyleydi. Bazen beklediğinizden iyi, bazen çok kötü çıkabiliyor bu iki örneğin de işaret ettiği gibi. (Flynn’den nefret ettiğim sır değil.) Bu 2-3 alan savunmasında bazen içeride, bazen dışarıda yer bulan Wes, her iki alanda da başarılı gözüktü ve sezonu neredeyse 2 top çalma, 2 blok ortalamalarıyla götürdü. Şu anda biraz tepeden bakılan savunması, belki zamanla hücumunu bile sollayabilir.

Aileleri de görüşen Flynn’in lobi çalışmaları sonrasında eğer bugünkü ‘draft’ sıraları korunacaksa Wolves’a gitmesi hiç sürpriz olmaz. Flynn etkeninden bağımsız olarak, Corey Brewer’ın geçen sezonki çıkışına rağmen ideal bir ekleme olacağını da düşünüyorum Minnesota’ya. Kim seçerse seçsin çok pişman olmayacaktır. Belki hiçbir zaman 20 sayı ortalamalarını kovalayan bir oyuncu olmayacak ama üçüncü-dördüncü opsiyon olarak güvenilir bir ilk beş oyuncusu olarak uzun bir kariyer onu bekliyor bence. Güçlü karakterinden pek bahsetmemişiz. Birçoklarını kenarda tutacak bir el sakatlığına rağmen, piyasasının düşmesini de göze alarak “Yeteri kadar kenarda oturdum, şimdi oynama zamanı” diyerek Syracuse’u sırtlaması birçok şeyi anlatıyordur sanırım.

Bunu seven bunu da sevdi: Danny GRANGER, Eddie JOHNSON, Travis OUTLAW

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder