Bundan sadece iki sene öncesine gidip saygın ‘scout’ların ülke çapındaki liselileri sıraladıkları Top 100 listelerine baktığımızda, bunların hiçbirinde Terrico White ismine rastlayamıyorduk. SEC’nin mütevazı okullarından Mississippi de asıl yatırımını bir sene önce bağlanan oyun kurucu Chris Warren’a yapmıştı ve 2 numara için bu gence şans vermeyi seçti. Warren’ın yaşadığı uzun süreli sakatlığa birinci sınıf öğrencisini o bölgeye kaydırarak cevap veren Andy Kennedy’nin bu deneyi sayesinde White önce NCAA’in en güçlü konferanslarından birinde “Freshman of the Year” ödülüne layık görüldü, sonra da birçok ‘mock draft’te lotarya sıralarına kadar tırmandı. Bu sınıftaki herhangi bir oyuncunun gördüğü en dramatik yükselişle…
Fakat ‘sophomore’ sezonunda White için kapıda bekleyen limuzinin yeniden bal kabağına dönüştüğünü söyleyebiliriz. Bunun nedeni de en az White kadar topla oynamayı seven Warren’ın iyileşmesi ve 2 numaraya geri dönen White’ın hücumun merkezindeki rolünden feragat etmek zorunda kalmasıydı. Kendisinin NBA seviyesinde de ‘combo guard’ oynayabileceğine ikna olmak isteyen ‘scout’lar bu sene gördüklerinden çok da memnun olmasa gerek. Koskoca bir sezon boyunca sadece tek bir maçta 3 asistten fazlasını yapan White, ‘draft’ değerini büyük ölçüde kaybetti ve ilk tura tutunabilirse kendisini şanslı addedecek bir konuma geldi. Warren’ın varlığında üçüncü sezonun da farklı olmayacağından çekinen White, rest yerine elinde hala para varken masadan kalkmayı tercih etti ve 24 Haziran 2010 gecesi Ole Miss tarihindeki ikinci ilk tur seçimi olmayı umacak.
White’a ilk baktığınızda omuz yapısıyla, kanat genişliğiyle müthiş bir NBA fiziği görüyorsunuz. Fakat bu fiziği ve müthiş atletizmini oyununa tam olarak aktarabildiğini söylemek kolay değil. Skorunun büyük bir bölümünü istikrarlı orta mesafe şutundan bulan, yumuşak stiliyle kararlı bir dış şut da geliştiren White’ın pota altı bitirişleriyse tatmin edici olmaktan çok uzak. Kentucky’ye karşı Patrick Patterson’dan poster yapan bir adamın, içeri girdiğinde temastan kaçarak ekseriyetle gözyaşı damlası ile skora gitmeye çalışması absürd bir görüntüye sebep oluyor. Öte yandan bu eğilim faul çizgisine ziyaretlerini de minimize ederek büyük bir atletizm israfına yol açıyor. Aynı zamanda 1 ve 2 numaraları rahatlıkla savunacak bir üst yapıya ve lateral hıza sahip White, bunun hakkını nadiren veriyor ve genelde savunmayı aktif dinlenme ile geçiriyor. O gamsız havasına, Tracy McGrady’yi kıskandıracak ‘lazy-eye’ sendromuna uygun bir tablo. Örneğin -lotarya için büyük rakiplerinden de olan- James Anderson’a kıyasla gözlerin üzerinde olduğu maçların hemen hepsinde sinmesi de bu karakterin bir uzantısı olarak alınabilir. Her şeye rağmen limitleri o kadar yüksek ve -karakteri dışındaki- zayıflıkları o kadar kolay onarılabilir zayıflıklar ki ilk turun sonlarında White için tetiği çeken genel menajerin çok akılsızca bir iş yapacağını söyleyemem… O.J. Mayo ile iyi bir ikili olmayacaklarını anlamışsınızdır ama memleketi Memphis’ten bu yönde bir hamle gelebilir.
Fakat ‘sophomore’ sezonunda White için kapıda bekleyen limuzinin yeniden bal kabağına dönüştüğünü söyleyebiliriz. Bunun nedeni de en az White kadar topla oynamayı seven Warren’ın iyileşmesi ve 2 numaraya geri dönen White’ın hücumun merkezindeki rolünden feragat etmek zorunda kalmasıydı. Kendisinin NBA seviyesinde de ‘combo guard’ oynayabileceğine ikna olmak isteyen ‘scout’lar bu sene gördüklerinden çok da memnun olmasa gerek. Koskoca bir sezon boyunca sadece tek bir maçta 3 asistten fazlasını yapan White, ‘draft’ değerini büyük ölçüde kaybetti ve ilk tura tutunabilirse kendisini şanslı addedecek bir konuma geldi. Warren’ın varlığında üçüncü sezonun da farklı olmayacağından çekinen White, rest yerine elinde hala para varken masadan kalkmayı tercih etti ve 24 Haziran 2010 gecesi Ole Miss tarihindeki ikinci ilk tur seçimi olmayı umacak.
White’a ilk baktığınızda omuz yapısıyla, kanat genişliğiyle müthiş bir NBA fiziği görüyorsunuz. Fakat bu fiziği ve müthiş atletizmini oyununa tam olarak aktarabildiğini söylemek kolay değil. Skorunun büyük bir bölümünü istikrarlı orta mesafe şutundan bulan, yumuşak stiliyle kararlı bir dış şut da geliştiren White’ın pota altı bitirişleriyse tatmin edici olmaktan çok uzak. Kentucky’ye karşı Patrick Patterson’dan poster yapan bir adamın, içeri girdiğinde temastan kaçarak ekseriyetle gözyaşı damlası ile skora gitmeye çalışması absürd bir görüntüye sebep oluyor. Öte yandan bu eğilim faul çizgisine ziyaretlerini de minimize ederek büyük bir atletizm israfına yol açıyor. Aynı zamanda 1 ve 2 numaraları rahatlıkla savunacak bir üst yapıya ve lateral hıza sahip White, bunun hakkını nadiren veriyor ve genelde savunmayı aktif dinlenme ile geçiriyor. O gamsız havasına, Tracy McGrady’yi kıskandıracak ‘lazy-eye’ sendromuna uygun bir tablo. Örneğin -lotarya için büyük rakiplerinden de olan- James Anderson’a kıyasla gözlerin üzerinde olduğu maçların hemen hepsinde sinmesi de bu karakterin bir uzantısı olarak alınabilir. Her şeye rağmen limitleri o kadar yüksek ve -karakteri dışındaki- zayıflıkları o kadar kolay onarılabilir zayıflıklar ki ilk turun sonlarında White için tetiği çeken genel menajerin çok akılsızca bir iş yapacağını söyleyemem… O.J. Mayo ile iyi bir ikili olmayacaklarını anlamışsınızdır ama memleketi Memphis’ten bu yönde bir hamle gelebilir.
Bunu seven bunu da sevdi: Randy FOYE, Flip MURRAY, J.R. GIDDENS
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder